Journal of Psychiatric Nursing - J Psy Nurs: 4 (3)
Volume: 4  Issue: 3 - 2021
1.Frontmatter

Pages I - III

RESEARCH ARTICLE
2.The effect of the cognitive aproach-based nursing practice in the patients with anxiety disorder on the patients’ authomatic thoughts related to treatment
Meltem Meriç, Fahriye Oflaz
doi: 10.5505/phd.2013.91300  Pages 109 - 118
AMAÇ: Çalışma, Yaygın Anksiyete Bozukluğu (YAB) olan hastalara uygulanan bilişsel yaklaşım temelli danışmanlığın, hastaların tedaviyle ilgili otomatik düşüncelerine etkisini belirlemeyi amaçlayan kontrol gruplu, önson-test ile izleme ölçümlü müdahale tipi (yarı deneysel) bir araştırma olarak yürütülmüştür.
YÖNTEMLER: Çalışmanın örneklemini, YAB tanısı almış ve çalışmayı kabul eden 20 kişi çalışma grubu ve 20 kişi kontrol grubu olmak üzere 40 hasta oluşturmuştur. Çalışma grubundaki hastalarla 45’er dakikalık 6 görüşme yapılmıştır. Kontrol grubunda olan hastalara ise bir müdahale yapılmamıştır. Her iki gruba da ilk görüşme, son görüşme ve bir ay sonraki izlem görüşmesinde kişisel bilgi formu, otomatik düşünceler ölçeği, özetkililik-yeterlilik ölçeği, tedavi ile ilgili otomatik düşünceler ölçeği ve beck anksiyete ölçeği uygulanmıştır.Verilerin değerlendirilmesinde Mann Whitney U Testi, Wilcoxon işaretli sıralar testi ve Friedman testi kullanılmıştır.
BULGULAR: Çalışmada bilişsel yaklaşıma dayalı danışmanlığın, hastaların tedavi ile ilgili otomatik düşüncelerinin ve otomatik düşüncelerinin sıklığında azalma sağladığı, anksiyetenin azalmasına ve özyeterlilik puanlarının artmasına katkı sağladığı görülmüştür.
SONUÇ: Sonuç olarak, bilişsel yaklaşıma dayalı tedaviye uyum ile ilgili danışmanlığın hemşirelik uygulamasında kullanılabilecek bir model olduğu değerlendirilmiştir.
OBJECTIVE: The study was conducted as the intervention type having the observational measurement and control group with pre-post test study (semi experimental)in order to identify the effect of the cognitive aproach-based counseling in the patients with generalized anxiety disorder (GAD) on the patients’ authomatic thoughts related to treatment.
METHODS: . The sample of the study contained 40 patient with GAB diagnosis including 20 patients for the study group and 20 patient for the control group. 6 interviews of 45 minutes were performed with the patient in the study group.No intervention was made for the control group. The personal consenting form, The Automatic Thoughts scale, The Self-efficacy Scale, Automatic Thoughts Related to Treatment Scale and Beck anxiety scale were applied to both groups in the first and the observational interview after a month. Mann Whitney U Test, Wilcoxon Marked Rank Test, and Friedman Test were used for the assesment of the data
RESULTS: . It was seen in the study that cognitive aproach-based counseling provided the decrease in the frequency of the patients’ authomatic thoughts and authomatic thoughts related to treatment, and that it provided the decrease in anxiety and the increase in the self-efficacy points.
CONCLUSION: . Consequently, it was assessed that the cognitive aproach-based counseling, treatment compliance was the model which will be able to be used for the nursing practice.

3.The Attitudes of the Students Who Will Become Madicalcare Professional Aganist the Death And the Relations with These Attitudes and Their Death Anxieties And the Variables Which Affect Attitudes
Ayşegül Bilge, Nadide Embel, Fatma Gül Kaya
doi: 10.5505/phd.2013.08108  Pages 119 - 124
AMAÇ: Bu araştırma sağlık profesyoneli olacak öğrencilerin ölüme karşı tutumları ve ölüm kaygıları arasındaki ilişkiyi ve bunları etkileyen değişkenleri incelemek amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Kesitsel tipte planlanan araştırmanın örnek grubunu 2011-2012 öğretim yılında Ege Üniversitesi İzmir Atatürk Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik, Ebelik, Beslenme ve Diyetetik ve Sağlık Memurluğu bölümlerine kayıtlı hazırlık sınıfı dışında yer alan 800 öğrenciden, araştırmaya katılmayı kabul eden 456 öğrenci oluşturmuştur
BULGULAR: Araştırmanın sonucunda elde edilen bulgulara göre kadınların erkeklere göre ölümü daha çok tarafsız kabullendiği, erkeklerin ise ölüm kaygısını daha çok yaşadığı belirlenmiştir. Ölümün rengini ‘siyah’ olarak tanımlayan öğrencilerin ölüm kaygısı ve korkusu puan ortalamaları daha yüksek bulunurken, ölümün rengini beyaz olarak tanımlayan öğrencilerin ölümü kabul puanları daha yüksek olup, istatistiksel açıdan anlamlı bir fark olduğu belirlenmiştir.
SONUÇ: Sağlık yüksekokulu öğrencileri arasında kadın, 4. sınıf ve ölüm süreci ile karşılaşmış öğrencilerin korku ve kaygıyı daha çok yaşadığı, ölümden korkanların, kaygılarının da arttığı söylenebilir.
OBJECTIVE: This study has been arranged to investigate the relationship between the attitudes of the students to death and their death anxiety who will become the medicalcare Professional and variations which affect them

METHODS: The sample of this cross-sectional study consisted of 456 students who volunteered to take part in this reserach out of a total of 800 students who were enrolled in Nursing, Midwifery, Nutrition & Dietetics, or Health Officer programs excluding those in the foreign language prepatory class at Ege University during the 2011-2012 academic year.
RESULTS: According to the findings of research, when the relationship between attitude toward death and death anxiety was analyzed for various variables, it was found that women experienced more death anxiety and fear of death than men, and that the difference was statistically significant. The students who defined the color of death as “black” had higher mean scores for death anxiety and fear of death, while the students who defined the color of death as “white” had higher acceptance of death scores
CONCLUSION: In students of school of health,grade 4th and female studens more live in fear and in anxiety,when they fear of death, their anxiety is increased that is detectable.

4.The Effect of Mental Health and Psychiatric Nursing Course on the Approach and Avoidance Motivation Levels to Emotional Situations of Nursing Students
Satı Dil, Burcu Aykanat
doi: 10.5505/phd.2013.94914  Pages 125 - 130
AMAÇ: Bu çalışmanın amacı “Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği” dersinin, öğrencilerin duygusal durumlara yaklaşma ve kaçınma motivasyon düzeyleri üzerindeki etkisini ve sosyo-demografik özelliklerle ilişkisini araştırmaktır.
YÖNTEMLER: Bu çalışma ön test-son test desenli (kontrol grupsuz) müdahale araştırmasıdır. Çalışmanın örneklemini bir Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü’nde Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği dersini alan 74 hemşirelik öğrencisi oluşturdu. Duygu Gereksinimleri Ölçeği (DGÖ) dersin başında ve sonunda olmak üzere 14 hafta arayla iki kez uygulandı. Verilerin değerlendirilmesinde sayı, yüzde, ortalama, standart sapma, t-testi ve varyans analizi testleri kullanıldı.
BULGULAR: Araştırmaya katılan öğrencilerin %55.4’ü 22-24 yaş grubunda ve kız öğrencilerden (%83.8) oluştu. Öğrencilerin DGÖ’nün “duygulara yaklaşma” alt boyutu ön test puan ortalamasının 15.62±9.89, son test puan ortalamasının ise 27.17±10.91 olduğu ve aradaki farkın ileri düzeyde anlamlı olduğu belirlendi (p<0.001). “Duygulardan kaçınma” alt boyutu ön test puan ortalamasının 9.77±11.32 ve son test puan ortalamasının 8.40±12.65 olduğu ve aradaki farkın anlamlı olmadığı saptandı (p>0.05).
SONUÇ: Araştırma Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği dersinin hemşirelik öğrencilerinin duygusal durumlara yaklaşma becerisi üzerinde etkili olabildiğini göstermektedir. Bu bakımdan, daha geniş örneklem gruplarında ve kontrol gruplu, deneysel çalışmalar yapılması önerilir.
OBJECTIVE: The aim of this study was to assess the effects of a mental health and psychiatric nursing course on the approach and avoidance motivation levels of nursing students to emotional situations and the relationship of these levels to the nurses’ socio-demographic characteristics.
METHODS: This was a single group (no control group) pretest-posttest intervention study that included 74 nursing students taking a mental health and psychiatric nursing course in a school of health sciences. The Need for Affect Scale (NAS) was given to the nursing students at the beginning and at the end of course, which was an interval of 14 weeks. Data were evaluated by numbers, percentages, means, standard deviations and t- tests.
RESULTS: 55.4% of the students were aged between 22 and 24 years and 83.3% of them were female. The mean pretest NAS score of the approach subscale was 15.62±9.89 and the mean posttest score was 27.17±10.91, which was significantly different (p<0.001). The mean pretest NAS score of the avoidance subscale was 11.32±9.77 and the mean posttest score was 8.40±12.65, which was not significantly different (p>0.05).
CONCLUSION: Our results indicate that a mental health and psychiatric nursing course can positively impact the ability of nursing students to approach emotional situations. In light of these positive results, we recommend repeating this research with a larger number of students and including a control group.

5.The Somatization in Schoolchildren and The Status of The Visiting The School Health Office with Somatic Complaints
Fatma Nevin Şişman, Hasibe Kadıoğlu, Ayşe Ergün, Saime Erol
doi: 10.5505/phd.2013.66376  Pages 131 - 136
Amaç: Bu çalışma ilköğretim çağı çocuklarında somatizasyon durumunu ve somatik belirtiler nedeniyle okul revirine başvuru durumlarını belirlemek amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Tanımlayıcı tipte olan çalışma İstanbul'da bulunan iki kamu ilköğretim okulunun 3-8.sınıflarında öğrenim gören 453 öğrenci ile 2011 bahar döneminde gerçekleştirilmiştir. Çalışmada veriler Sosyo-Demografik Anket, Çocuk Somatizasyon Envanteri- 24 (çocuk formu) ve Okul Reviri İzlem Formu ile toplanmıştır.
Bulgular: Araştırmaya katılan öğrencilerin Çocuk Somatizasyon Envanteri toplam puan ortanca değeri kızlarda 12 (6-19.25), erkeklerde 8 (4-15), tüm grupta 10 (5-17) bulunmuştur. Cinsiyete göre öğrencilerin somatizasyon puanları arasında istatistiksel olarak fark saptanmıştır (p< 0.001). Kızlarda yaş gruplarına göre değerlendirildiğinde, somatizasyon ortanca puanı 12-14 yaş grubunda [ortanca 14 (8, 22)] 9-11 yaş grubundan [ortanca 11 (5, 17.75)] istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulunmuştur (p=0.01). Öğrencilerde en yaygın şikayet olarak %75.7 başağrısı, %57.4 midede ya da karnında ağrı, %55.8 kollarda ya da bacaklarda ağrı, %50.8 enerjide azalma hissi, %47.2 kaslarda güçsüzlük olarak belirlenmiştir. Öğrencilerin %38.1’i yiyeceklerin hasta etmesi, %36.4’ü kusma, %36’sı kabızlık, %35.3’ü baygınlık/baş dönmesi ve kalbinde/göğsünde ağrı, %34.6’sı midede/karında ağrı, %34’ü kollarda/bacaklarda ağrı nedeniyle sağlık ofisine başvurdukları belirlenmiştir.
Sonuç: Çalışma bulguları Türk adolesanlarda somatik şikayetlerin olduğunu, adölesan kızların somatizasyon puanının daha yüksek olduğunu ve somatik belirtileri olan çocukların en fazla %38’inin sağlık ofisi'ni ziyaret ettiğini göstermiştir.
Objectives: This study was conducted to determine the somatization in schoolchildren and to examine the status of the visiting the school health office with somatic complaints.
Methods: This descriptive design study was carried out in two public primary schools with 453 schoolchildren in grades 3-8 in the spring 2011 in Istanbul. Data were collected by The Demographic Questionnaire, Children Somatization Inventory-24 (child form) and School Health Office Follow-up Form.
Results: The Children Somatization Inventory total median score was 12 (6-19.25) in the girls, 8 (4-15) in the boys and 10 (5-17) in the all group. There were statistically significant differences in somatization scores according to gender (p< 0.001).Girls in 12-14 years were significantly higher median score [median 14 (8, 22)] than girls in 9-11 years [median 11 (5, 17.75)] on the total score (p=0.01). The most common symptoms were headache (75.7 %), pain in stomach (57.4%), pain in arms or legs (55.8 %), feeling low in energy or slowed down (50.8 %), numbness or tingling in parts of the body (47.2 %). It was determined that the students were visiting the school health office with somatic complaints such as food making sick (38.1%), vomiting (36.4%), constipation (36%), faintness or dizziness and pain in heart or chest (35.3%), pain in stomach or abdomen (34.6%) and pain in arms or legs (34%).
Conclusion: This study findings show that there were somatic symptoms in Turkish school children. Adolescent girls had higher somatic symptoms and 38% of schoolchildren with somatic complaints visit school health office.

6.Comparison Of The Attachment Styles, Parent Attitudes and Social Supports Of Normal Adolescence And Adolescence Diagnosed With Substance Use Disorder
Hilal Aydoğdu, Mahire Olcay Çam
doi: 10.5505/phd.2013.86580  Pages 137 - 144
AMAÇ: Bu çalışma, madde kullanım bozukluğu olan ve olmayan ergenlerin bağlanma stilleri arasındaki ilişkinin araştırılması, bağlanma stilinin, ebeveyn tutumlarının ve sosyal desteğin madde kullanımına etkisinin değerlendirilmesi amacı ile yapılmış, tanımlayıcı tipte bir araştırmadır.
YÖNTEMLER: Gerekli kurum izinleri alındıktan sonra anne-babaları tarafından araştırmaya katılımı onaylanan ve araştırmayı sürdürecek düzeyde ruhsal iyilik düzeyine sahip olan 14-18 yaşları arasındaki 544 ergen ile yüz yüze görüşülerek sosyo-demografik özelliklerin yer aldığı Tanıtıcı Bilgi Formu, İlişki Ölçekleri Anketi, Ana-Baba Tutum Ölçeği ve Çok Boyutlu Algılanan Sosyal Destek Ölçeği uygulanmıştır.
BULGULAR: Araştırma sonunda madde kullanım bozukluğu olan ergenlerin madde kullanım bozukluğu olmayan ergenlere göre, daha düşük düzeyde güvenli ve saplantılı bağlandığı, daha yüksek düzeyde korkulu ve kayıtsız bağlandığı; toplam sosyal destek algısının ve aile desteği algısının madde kullanım bozukluğu olmayan ergenlere göre, daha düşük olduğu; ailelerinin daha az kabul-ilgi, kontrol-denetleme gösterdiği ve psikolojik özerklik sağladığı bulunmuştur.
SONUÇ: Elde edilen sonuçlar doğrultusunda madde kullanım bozukluğu olan ergenlere ve ailelerine psikiyatri hemşiresi tarafından yapılandırılmış, destekleyici, terapötik bir ruhsal destek sunulmasının yararı olacaktır.
OBJECTIVE: This research is a descriptive field study conducted in order to investigate of the differences between normal adolescence and adolescence diagnosed with substance use disorder and was to evaluate the effect of attachment style, parent attitude and social support on substance use.
METHODS: After obtaining the necessary permissions from institutions, Identification Information Form, Parenting Style Inventory, Multidimensionel Scale of Perceived Social Support and Adolescent Relationship Scales Questionnaire was applied to 544 adolescents, between 14-18 years who have mental well-being to maintaining participating and getting informed consent from adolescence’s parents through face to face.
RESULTS: The adolescence diagnosed with substance use disorder had less secure and preoccupied attachment than normal adolescence and more fearful and dismissed attachment. Also the adolescence diagnosed with substance use disorder had less family and total social support than normal adolescence and their family brought them less parental acceptance and involvement, less control attitude, and psychological autonomy.
CONCLUSION: The implementation of therapeutic, structured mental support program by psychiatric nursing to adolescences who have substance use disorder could be beneficial.

7.Investigation of Relationship in Between Burnout and Depression in Primary Caregivers of Chronic Mental Problem Patients
Havva Tel, Şükran Ertekin Pınar
doi: 10.5505/phd.2013.58088  Pages 145 - 152
AMAÇ: Çalışma kronik ruhsal sorunlu hastaların primer bakım vericilerinde tükenmişlik ve depresyon arasındaki ilişkiyi incelenmek amacı ile yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikteki çalışma 1 Ekim 2009–30 Nisan 2011 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin psikiyatri servisinde yatarak tedavi gören 103 hastanın primer bakım vericisi ile yapılmıştır. Çalışmada veriler Kişisel Bilgi Formu, Maslach Tükenmişlik Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçeği ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik dağılım, t testi, Pearson korelasyon analizi, Tukey testi ve ANOVA testleri kullanılmıştır.
BULGULAR: Bakım vericilerde tükenmişliğin alt gruplarından duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme ile depresyon puanları arasında anlamlı ilişki olduğu, duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme arttıkça depresyonun arttığı bulunmuştur. Bakım vericilerin medeni durum, meslek, yaşadığı yere göre tükenmişlik ve depresyon puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olmadığı saptanmıştır (p>0.05). Bakım vericilerin cinsiyet, eğitim durumu, hastaya yakınlık derecesi ve hastanın en son hastaneye yatış zamanına göre depresyon puanı arasında; yaş grubu ve eğitim durumuna göre duygusal tükenme puanı arasında istatistiksel olarak anlamlı fark olduğu saptanmıştır (p<0.05). Kadın, okur-yazar olmayan ve eş konumundaki bakım vericilerde ve 0−1 yıl önce hastaneye yatışı olan hastaların bakım vericilerinde depresyon puanı yüksek, 18–25 yaş grubundaki ve üniversite mezunu bakım vericilerde duygusal tükenme puanı düşüktür.
SONUÇ: Kronik ruhsal sorunlu hastaların primer bakım vericileri tükenmişlik ve depresyon yaşamaktadır. Tükenmişlik ve depresyon arasında yakın ilişki bulunmaktadır. Primer bakım vericilerde tükenmişlik arttıkça depresyon da artmaktadır. Ruh sağlığı alanında çalışan sağlık personelleri kronik ruhsal sorunu olan hasta ailelerini belirli aralıklarla tükenmişlik ve depresyon yönünden değerlendirmeli ve bakım vericileri güçlendirmeye ve depresyonu önlemeye yönelik planlamalar yapmalıdır.
OBJECTIVE: Study aimed to investigation the relationship in between burnout and depression in primary caregivers of chronic mental problem patients.
METHODS: Cross-sectional and descriptive study was performed with caregivers of 103 inpatients in psychiatry service of a university hospital between 1st of October 2009 and 30th of April 2011. Data was collected by Personal Information Form, Maslach Burnout Inventory and Beck Depression Inventory. Percentage distribution, t test, Pearson correlation analysis, Tukey and ANOVA tests were used for evaluating data.
RESULTS: A significant relation was determined between emotional burnout, desensitization and decrease in personal success which are subgroups of burnout in caregivers and depression points and that depression increased parallelly with the increase in emotional burnout, desensitization and decrease in personal success. No significant difference was determined between the marital status, job, place of living of caregivers and the depression point. (p>0.05). Significant difference was determined between the gender, education level, proximity to the patient, hospitalization time of patient and depression point; between age group, education level and emotional burnout (p<0.05). Depression point is high in women, illiterate, spouse caregivers and caregivers of patients who were hospitalized 0-1 years ago while emotional burnout point is low in caregivers with age 18-25 and university graduation.
CONCLUSION: Primary caregivers of chronic mental problem patients face burnout and depression which are closely related. Depression of primary caregivers increase parallelly with increasing burnout. Medical personnel working in sanity field should evaluate families of chronic problem patients in certain intervals and make planning according to strengthen caregivers and prevent depression.

REVIEW
8.Unmet Care Needs in Advanced Stage Cancer Patients
Nazmiye Kocaman Yıldırım, Nesiba Kaçmaz, Mine Özkan
doi: 10.5505/phd.2013.63825  Pages 153 - 158
Geliştirilen erken tanı ve tedavi yöntemleri kanserli hastaların sağkalımına katkı sağlamakla birlikte, hastaların tümü küratif tedavi edilememektedir. Bu grup literatürde “ileri evre, nüks, metastaz (advanced)” ve “ tedavi edilemez (incurable)” kanserler olarak belirtilmiştir. Mevcut sağlık sisteminde ilerlemiş kanser hastalarının orta veya yüksek düzeyde karşılanmamış gereksinimleri ve problemleri olduğu gösterilmiştir. Bakım gereksinimleri ve problemleri fiziksel, bilgi, iletişim, psikolojik, cinsel, sosyal, finansal ve spiritüel alanları içerir. Karşılanmamış gereksinimler yaşam kalitesinin ve hasta memnuniyetinin azalmasıyla ilişkilidir. Ülkemizde palyatif bakım hizmeti yaygınlaştırılma yolundadır. İleri evre, nüks veya metastaz saptanan yetişkin hastaların bakımında yol gösterici olabilecek bu derleme, hastaların gereksinimlerini, hangi gereksinimlerin ne oranda karşılanmadığını incelemek amacıyla hazırlanmıştır.
While early diagnoses and treatment methods that have been developed contribute to the survival rates of cancer patients, not all patients can be treated curatively. Patients who have advanced stage, recurrent, metastatic and incurable cancer are listed in this category in the literature. Advanced stage cancer patients are observed to have medium to high levels of unmet needs and problems in the current health care system. Health care needs and related problems of such patients include information needs as well as physical, psychological, sexual, social, financial and spiritual aspects of care. Unmet needs are associated with decline in quality of life and patient satisfaction. Palliative care services are on the verge of growing rapidly in Turkey. The current review aims to identify health care needs and the proportion of unmet needs in adult cancer patients with advanced stage, recurrent or metastasized cancer and may serve as a guide for the care of such patients.

LookUs & Online Makale