Journal of Psychiatric Nursing - J Psy Nurs: 4 (2)
Volume: 4  Issue: 2 - 2013
1.Frontmatter

Pages I - III

RESEARCH ARTICLE
2.The Quality of Life of People with Bipolar Disorders and Their Caregivers
Sibel Arguvanlı Çoban, Birgül Özkan, Kadriye Medik, Bayise Saraç
doi: 10.5505/phd.2013.58070  Pages 61 - 66
AMAÇ: Bu çalışma, Bipolar Bozukluğu olan bireyler ve bakım verenlerinin yaşam kalitesini belirlemek amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEMLER: Çalışma bir psikiyatri polikliniğinde bipolar bozukluk tanısı ile izlenen 53 hasta ve aynı hastalara bakım veren 53 birey ile yapılmıştır. Araştırmada veriler; Kişisel Bilgi Formu ve Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu Türkçe Versiyonu ile toplanmıştır. Ayrıca hastaların kan lityum, valproik asit ve karbamazepin düzeyleri ile ilgili laboratuar sonuçları değerlendirmeye alınmıştır.
BULGULAR: Çalışmaya katılan hastaların yaşam kalitesi puan ortalaması 74.2±11.0, bakım verenlerin yaşam kalitesi puan ortalaması 79.8 ±10.8 bulunmuştur. Hastaların yaşam kalitesi ve bakım veren bireylerin yaşam kalitesi arasında pozitif ilişki bulunmuştur (r= 0.279, p=0.043). Ayrıca çalışmada hastaların kandaki ilaç düzeylerinin normal değerlerde olma durumu ve hastanın ilaç düzeylerinin düzenli takip edilmesi ile hasta ve bakım veren bireylerin yaşam kalitesi arasındaki ilişkinin anlamlı olmadığı bulunmuştur (p>0.05).
SONUÇ: Bu çalışmada, bipolar bozukluğu olan hasta ve bakım veren bireylerin yaşam kalitelerinin birbirinden etkilendiği, hastaların düzenli ilaç kullanımı ve kandaki ilaç düzeylerinin normal değerlerde olmasının hasta ve bakım veren bireylerin yaşam kalitesini etkilemediği bulunmuştur. Bu nedenle ilaç kullanımının yaşam kalitesi üzerinde tek başına olumlu bir etki oluşturmadığı, ilaç tedavileriyle birlikte psikososyal müdahalelerinde birlikte yürütülmesi önerilmektedir.
OBJECTIVE: This study was descriptively conducted in order to determine the quality of life of patients with Bipolar Disorder and their caregivers.
METHODS: The research was conducted with a total of 53 patients with bipolar disorder and their 53 caregivers in the psychiatry policlinic. The data were collected using Personal Information Form and World Health Organization Quality of Life Instrument–Turkish version. Also, laboratory results of blood-lithium, valproate and charbamazepine levels were evaluated.
RESULTS: Among the patients that participated to the study, the average score of the quality of life of the patients was found to be 74.2±11.0 while the average score of quality of life of their caregivers’ was 79.8±10.8. A positive correlation exists between the quality of life of the patients and their caregivers (p=0.043, r= 0.279). However, there was no significant positive correlation between the condition of patients’ with normal levels of medicine in the blood as well as the regular tracking of the medicine levels of the patient and the quality of life of the patients and their caregivers(p>0.05).
CONCLUSION: The study presents that the quality of life of the patients with bipolar disorder and their caregivers are affected by one another while the regular drug use and the condition of the level of the medicine in the blood is to be normal does not affect the quality of life of the patients and their caregivers. Therefore, use of drugs alone is ineffective in improving the quality of life of patients with bipolar disorder. Thus, it is recommended that psychosocial interventions are also implemented alongside drug treatment.

3.Examination of The Coping Style With Stress and The Assertiveness of The Nursing Students in Terms of Some Variables
Mine Ekinci, Özlem Şahin Altun, Ganime Can
doi: 10.5505/phd.2013.85856  Pages 67 - 74
AMAÇ: Sağlıklı insan ilişkileri kurmada ve geliştirmede uygun duygu ve davranışları gösterebilmek oldukça önemlidir. Bireyin stres uyaranları karşısında aldığı önlemlerin etkililiği onun davranışsal özellikleriyle yakından ilgilidir. Araştırmanın amacı; hemşirelik öğrencilerinin stresle başa çıkma tarzları ve atılganlık düzeyleri arasındaki ilişkinin belirlenmesidir.
YÖNTEMLER: Tanımlayıcı tipte olan araştırmanın evrenini Atatürk Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesinde 02.04/ 25.05.2012 tarihleri arasında öğrenim gören 1. ve 4. sınıf toplam 267 öğrenciden araştırmaya katılmayı kabul eden 214 öğrenci oluşturmaktadır. Veriler, öğrencilerin sosyo-demografik özelliklerini belirleyen kişisel bilgi formu, Stresle Başa Çıkma Ölçeği (SBTÖ) ve Rathus Atılganlık Envanteri (RAE) ile toplanmıştır. Değerlendirmede, yüzdelik, aritmetik ortalama, standart sapma, t testi, One Way Anova, Kruskal Wallis, Mann Whitney U ve Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır.
BULGULAR: Öğrencilerin stresle başa çıkma puan ortalamalarının 77.88±10.08 olduğu belirlenmiştir. Stresle başa çıkma ölçeği alt boyut ortalamaları, problem çözme (27.23±4.08), sosyal destek arama (26.28±4.06) ve kaçınma (24.36±4.01) dir. Öğrencilerin atılganlık düzeyinin 6.52±16.84 ve %70.4’ünün atılgan olduğu tespit edilmiştir. Stresle başa çıkma tarzı ile atılganlık düzeyi arasında pozitif doğrultuda bir ilişki bulunmuştur (r=0.235, p=0.001). Stresle başa çıkma düzeyi yükseldikçe öğrencilerin atılganlık düzeylerinin de yükseldiği saptanmıştır.
SONUÇ: Bu sonuçlar doğrultusunda öğrencilerin stresle başetmeye ve atılganlık düzeylerini geliştirmeye yönelik eğitim programları ve sosyo-kültürel etkinlikler düzenlenebilir.
OBJECTIVE: It is very important to exhibit appropriate feelings and behaviors in establishing and developing healthy human relationships. The efficiency of precautions taken by the individual against stressors is closely related with her/his behavioral features. The purpose of the study is to examine the relation between the styles of nursing students regarding coping with stress and their levels of assertiveness.
METHODS: The population of this descriptive study consists of 214 students out of totally 267 freshmen and senior students, who received education in Atatürk University Faculty of Health Sciences between 02.04.2012 and 25.05.2012 and accepted to participate in the study. In the reseach, the data was gathered with Rathus Assertiveness Schedule (RAE), Stress-Coping Style Scale (SCSS) and Personal Data Sheet which define students’ socio-demographic features. Percentage, arithmetic average and standard deviation, variance analysis, Kruskal Wallis, Mann Whitney U, Independent Samples T test, Pearson correlation analysis are used in data evaluation.
RESULTS: In the research, It is confirmed that the students SCSS average total score is 77.88±10.08. Subscale mean scores of the scale of coping with stress are as follows; problem solving (27.23±4.08), seeking social support (26.28±4.06) and avoidance (24.36±4.01). It was determined that the assertiveness levels of the students (6.52±16.84) and 70.4 % of them were assertive. It was found that there was a positively (r= 0.235, p= 0.001) relation between the coping style with stress and the assertiveness level. It was determined that as the level of coping with stress increases, assertiveness levels of students increase as well.
CONCLUSION: In line with these results, it is possible to organize training programs and socio-cultural activities in order for students to cope with stress and developing their levels of assertiveness.

4.The Lifestyle Changes And Relaps Of Addicted Patients Discharged From Amatem
Ayşegül Savaşan, Esra Engin, Dilek Ayakdaş
doi: 10.5505/phd.2013.59144  Pages 75 - 79
AMAÇ: Nüksleri önlemede; bağımlının alışkanlıkları, yaşam tarzı, alkol veya madde kullanımı ile ilgili yanlış düşünce ve beklentileri değiştirilmeye ve yeni başa çıkma yolları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bağımlı hastaların yaşam tarzı değişiklikleri ve nüks durumlarını belirlemek, araştırmanın amacını oluşturmaktadır.
YÖNTEMLER: Tanımlayıcı nitelikteki araştırma, İzmir Katip Çelebi Üniversitesi, Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, AMATEM Kliniği’nde 2011 Nisan-2012 Mart aylarında yatarak tedavi gören, 64 bağımlı hasta ile yapılmıştır. Veriler araştırmanın amacına yönelik hazırlanan sorulardan oluşan Birey Tanıtım Formu ile toplanmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde yüzdelik, ortalama, standart sapma kullanılmıştır.
BULGULAR: Hastaların yaş ortalaması 45.42±10.35’dir. %96.9’u erkek; %28.1’i lise mezunu; %32.8’i evli, %28.1’i boşanmış, %10.9’u eşinden ayrı yaşamaktadır. Hastaların %78’i alkol, %6’sı madde ve %16’sı hem alkol hem madde kullanmaktadır. Hastaların bir önceki yatışlarında hastanede kalma süreleri ortalama 34.78±19.74 gündür ve %37.5’i kendi isteğiyle taburcu olmuştur. %59.4’ü ise tedavi sürecini tamamlayarak taburcu olmuştur. Taburcu olduktan sonra yaşam tarzlarında değişiklik yaptıklarını belirtenlerin oranı %70.3’tür. Yaşam tarzı değişiklikleri olarak, hastaların %35.9’u arkadaş ortamını değiştirdiklerini; %37.5’i alkol/madde ortamına girmediklerini; %31.2’si sağlıklı beslendiklerini, %18.8’i düzenli sağlık kontrolü yaptırdıklarını; %17.2’si uğraşı, hobi edindiklerini; 15.6’sı adres, %6.2’si iş değişikliği yaptıklarını; %10.9’u ise Adsız Alkolikler(AA) toplantılarına katıldıklarını belirtmişlerdir. Hastaların %81.2’si ilk bir yıl içinde nüks yaşamıştır. İlk altı ay içinde nüks yaşayanların oranı %54.7’dir.
SONUÇ: Nüks açısından ilk altı ay ve bir sene içersinde düzenlenecek, bireysel yada grup psikoterapileri şeklinde destek programlarının oluşturulması önerilebilir.
OBJECTIVE: To prevent relapse; it is tried to make changes in the addicted patients’ habits, lifestyle, wrong thoughts about alcohol and substance use and it is tried to find new ways to be able to cope with the illness. The aim of the study is to determine of addicted patients’lifestyle changes and relapses.
METHODS: This is a descriptive study that has been made in İzmir Katip Çelebi University, Atatürk Education and Research Hospital, AMATEM clinic, between April of 2011-March of 2012, with the 64 addicted inpatients. The data was collected with the Personal Definition Form that includes questions made for the study’s aim. For the evaluation of the data used percentage, average, standard deviation.
RESULTS: The medium of the patients’s ages was 45.42±10.35. 96.9% of the patients were males, 28.1% were graduated from high school, 32.8% were married, 28.1% were divorced and 10.9% were living apart from their partner. 78% have used alcohol; 6% have used substance and 16% have used both of them. The patients’s former hospitalization period was nearly 34.78±19.74 days and 37.5% of the patients discharged from hospital with their request. 70.3% of the patients said that they made differences in their lifestyle after hospitalization. 35.9% of the patients said that they changed their friends; 37.5% said that they didn’t enter the atmosphere of alcohol/drugs; 21.2% said that they ate healty foods; 18.8% said that they went to their check-up regularly; 17.2% said that they had hobbies and professions; 15.6% said that they changed their address; 6.2% said that they changed their work place; 10.9% said that they joined to the group of Alcoholics Anonymous. 81.2% of the patients experience recurrence. 54.7% of the patients experienced recurrence in the first six months.
CONCLUSION: It can be suggested that for preventing relaps, in the first six months and in a year, support programs like personal therapy or group therapy can be formed.

REVIEW
5.Post traumatic growth: if something not killing could be strengthned?
Figen İnci, Handan Boztepe
doi: 10.5505/phd.2013.29392  Pages 80 - 84
Travma, gerçek bir ölüm veya ölüm tehdidinin bulunduğu, fiziksel veya yaşamsal bütünlüğe yönelik bir tehdidin ortaya çıktığı ve kişinin mevcut baş etme yöntemleri ile üstesinden gelemediği olağandışı olaylar olarak tanımlanmaktadır. Travmatik olayların olumsuz fiziksel sonuçları olabileceği gibi anksiyete, depresyon, alkol ve madde bağımlılığı, intihar ve travma sonrası stres bozukluğu gibi çeşitli psikolojik sonuçları da olmaktadır. Travmatik olayların olumsuz fiziksel ve psikolojik sonuçları olabileceğine ilişkin oldukça fazla kanıt vardır. Travmanın olumsuz etkileri yoğun bir şekilde incelenirken travmanın olumlu etki olasılığı daha az araştırmaya konu olmuştur. Bununla birlikte travmatik olaylara maruz kalan insanların travmatik olayla mücadelelerinden iyi sonuçlar ortaya çıkabileceğini düşündüren çalışmalar vardır. Çünkü tüm travma sonrası yanıtlar olumsuz olmayabilir. Bu durum travma sonrası büyüme olarak adlandırılmaktadır. Travma sonrası büyümenin olduğu kişilerin özeliklerinin bilinmesi, sağlık alanında travma yaşayanların bu süreçten güçlenerek çıkmasına destek olunmasında önemlidir. Bu derleme travma sonrası büyüme kavramını açıklamak amacıyla hazırlanmıştır.
Trauma is defined as a real threat of death or death, emergence of a threat to the physical integrity or life, and the person can not overcome the existing methods of coping with unusual events. The negative physical consequences of traumatic events can be psychological consequences such as anxiety, depression, alcohol and substance abuse, suicide, post traumatic disorder. There is overwhelming evidence that traumatic events can produce many negative physical and psychological consequences. Although researchers have extensively studied the negative effects of trauma, there has been much less attention paid to the possibility of positive impact of negative events. However, there is a body of literature suggesting that people exposed to even the most traumatic events may perceive at least some good emerging from their struggle. Because not all posttraumatic responses are negative. This condition is called post traumatic growth. Known properties of the people that post traumatic growth is important emergence of stronger support for this process to the take in the field of health care. The current article summarizes concept of post traumatic growth.

6.Nursing Approach for Sexual Assaults against Women
Münire Temel, Fatma Nevin Şişman
doi: 10.5505/phd.2013.24865  Pages 85 - 90
Kadına yönelik şiddet karmaşık ve çok boyutlu bir olgu olduğundan önemli bir toplum sağlığı sorunu olarak kabul edilmektedir. Kadına yönelik şiddetin bir boyutu olan cinsel saldırı, bireyde ciddi ve uzun süreli tıbbi, psikolojik, yasal ve sosyal sekellere neden olur. Genellikle mağdur ile olay sonrası ilk karşılaşan sağlık personellerinden biri hemşirelerdir. Bu nedenle mağduru tanımlama, destek ve güven sağlama, tedavi ve hukuki süreçlere yönlendirmede hemşireler önemli pozisyondadır. Bu yazıda hemşirelerin cinsel saldırı mağdurlarına yaklaşımında önemli noktalar gözden geçirilmiştir.
Violence against women is a complex and multi-dimensional phenomenon is recognized as an important public health problem. Sexual assault, which is a type of violence against women, causes the serious and long-term medical, psychological, legal and social issues. Generally, nurses are one of the first health professionals to meet the victims. For this reason, the nurses have an important position for identification the victim, providing support and trust, guiding treatment and legal processes. In this article, the key points of nursing approach for the victims of sexual assault are reviewed.

7.The Process of Stigmatization and Attitude, Belief about Mental Illness and Patient in Turkey: A Systematic Review
Prof. Dr. Olcay Çam, Doç. Dr. Ayşegül Bilge
doi: 10.5505/phd.2013.92300  Pages 91 - 101
Bu derlemede, ruhsal hastalığa, hastaya yönelik inanç, tutum ve damgalama etkilerini alanyazın taraması yaparak eleştirel bir gözle sergilemek amaçlanmıştır. Yıl sınırlaması gözetmeksizin 27.11.2012-29.08.2013 tarih aralığında Google ve Google Akademi veri tabanı, ‘Ruhsal hastalık inanç, tutum, damgalama’, ‘Ruhsal hasta inanç, tutum, damgalama’, anahtar sözcükleri kullanılarak taranmıştır.
Tarama sonucunda, 1439 makaleye/çalışmaya ulaşılmış, 59 sonuç değerlendirmeye alınmıştır. Taranan yayınların %54.2’si psikiyatri hemşiresi/leri tarafından yazılmış, %52.5’i hakemli dergilerde yayınlanmış, %45.8’i araştırma makalesi olarak sunulmuş ve %22’si damgalama ve damgalama ile mücadele ve sağlık çalışanının hastaya/hastalığa karşı tutum, inanç ve damgalamasını araştıran yayınlar olduğu belirlenmiştir. Tarama sonuçlarının %33.9’unda, inanç, tutum ve damgalamayla mücadele hakkında öneri belirtilmezken, %30.5’i bu konuda toplumun eğitiminin önemliliğini vurgulamıştır.
Ruhsal hastalığa ve hastaya yönelik inanç, tutum ve damgalama ile ilgili yapılan yayınlar; profesyonellerin ve toplumun bu konuda olumlu görüş birliğine ve davranışına ulaşmasının gerekli olduğunu göstermiştir.
It is aimed to provide a critical review through screening literature for the effects of belief, attitude and stigmatization of mental illness and patient. Google and google academic database were screened between 27-11-2012 and 29-08-2013 with the key words of ‘Mental illness, belief, attitude, stigmatization’ and ‘Mentally ill, illness, belief, attitude, stigmatization.’
As a result of the screening, a total of 1439 articles/studies were obtained and 59 suitable results were taken into consideration. The results of review study show that 54.2% of the screened publications were written by psychiatric nurse(s) and 52.5% were published in a refereed journal, while 45.8% were presented as a research article and 22% of the studies were about stigmatization, fight against stigma, and attitudes, beliefs and stigmatization of health professionals towards patient/illness. No recommendation was made about attitude, belief and fight against stigma behavior in 33.9% of the screened studies, while 30.5% emphasized the importance of public education on this matter.
The studies investigating mental illness and attitudes, beliefs and stigmatization for this illness have indicated that professionals and society must reach a consensus and behavior pattern.

TEZ TANITIM
8.Hastaların ve Çalışan Hemşirelerin Psikiyatri Servis Ortam Algılarının ve Etmenlerin Karşılaştırılması
Emel Ozturk
Page 102
Abstract |Full Text PDF

SCALE PRESENTATION
9.Kişilik Bozukluklarıyla Çalışmada Zorluk Ölçeği (KB-ÇZÖ)
Nurhan Eren
Pages 103 - 104
Abstract |Full Text PDF

LookUs & Online Makale