Journal of Psychiatric Nursing - J Psy Nurs: 10 (4)
Volume: 10  Issue: 4 - 2019
1.Frontmatter

Pages I - III

EDITORIAL
2.Editorial
Nurhan Eren, Nazmiye Kocaman Yıldırım
Page IV

RESEARCH ARTICLE
3.Reliability and validity study for the adaptation of the Camberwell Assessment of Need Short Appraisal Schedule and the Self-Rated Version of the Camberwell Assessment of Need Short Appraisal Schedule to Turkish for Individuals with Severe Mental Dis
Gülsüm Zekiye Tuncer, Zekiye Çetinkaya Duman
doi: 10.14744/phd.2019.50490  Pages 233 - 240
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı kronik ruhsal bozukluğu olan bireylerin gereksinimlerini değerlendirme aracı Camberwell Gereksinim Değerlendirme(CGD) Kısa Formu ve Öz Bildirim Formunu Türkçeye uyarlamak, geçerlik ve güvenilirliğini yapmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Örnekleme, İzmir ilindeki beş Toplum Ruh Sağlığı Merkezinden takip edilen, kronik ruhsal bozukluğu olan 111 birey alınmıştır. Araştırmacı ve Gözlemci, CGD Kısa Formu ile katılımcıları değerlendirmiştir. Katılımcılar tarafından CGD Öz Bildirim Formu doldurulmuştur.
BULGULAR: CGD Kısa ve Öz Bildirim Formunun kapsam geçerlik indeksi 0,84 bulunmuştur. Açıklayıcı faktör analizinde CGD Kısa ve Öz Bildirim Formunun sırasıyla uyum değerleri 0,68 ile 0,65 anlamlı ve varsayıma uygun bulunmuştur. CGD Kısa ve Öz Bildirim Formunun doğrulayıcı faktör analizi sonucunda uyum indekslerinin sırasıyla RMSEA 0,075 ve 0,054 kabul edilebilir düzeyde olduğu bulunmuştur. CGD Kısa Formunun bağımsız gözlemciler arası uyum analizi sonucunda gereksinim uyum düzeylerinin çok iyi olduğu bulunmuştur. CGD Kısa ve Öz Bildirim Formu arasındaki paralel form güvenirliğinin, gereksinim korelasyon katsayılarının orta ve yüksek düzeyde uyumlu olduğunu göstermektedir. CGD Kısa ve Öz Bildirim Formunun test tekrar test güvenirliğinin, gereksinim korelasyon katsayılarının yüksek ve çok yüksek düzeyde uyumlu olduğu bulunmuştur.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kronik ruhsal bozukluğu olan bireylerde CGD Kısa ve Öz Bildirim Formunun Türkçeye uyarlamasının geçerli ve güvenilir olduğu bulunmuştur. CGD Kısa Formunun toplumda çalışan Ruh sağlığı ekibi; CGD Öz bildirim formunun da kronik ruhsal bozukluğu olan birey tarafından kullanılarak gereksinimlerin belirlenmesi önerilir. Bu araç ile ruh sağlığı profesyonelleri ve ruhsal bozukluğu olan bireyin gereksinimler düzeyinde ortak karar vermelerini sağlayarak müdahaleleri planlamada işbirlikçi bir hizmet anlayışını oluşturmada yardımcı olacağı düşünülmektedir.
INTRODUCTION: The study aimed to adapt the Camberwell Assessment of Need Short Appraisal Schedule/Self-Rated version (CANSAS/CANSAS-P) to Turkish, and to test its validity and reliability on individuals with severe mental disorder.
METHODS: The sample consisted of 111 individuals with severe mental disorders who were receiving care at five separate Community Mental Health Centers in Izmir. The CANSAS was applied by the Researcher and an Observer to evaluate the participants, while the CANSAS-P was completed by the participants.
RESULTS: The content validity index of CANSAS and CANSAS-P was found to be 0.84. Results from the exploratory factor analysis showed that the compliance values of the CANSAS and CANSAS-P were 0.68 and 0.65, respectively. From the confirmatory factor analysis of the scales, the compliance indices were found to be acceptable at 0.075 and 0.054. In the CANSAS compliance analysis conducted to determine the level of agreement between the independent observers the total Kappa value was 0.621. In the parallel form reliability testing, two of the need levels were found to vary between 0.431 and 0.936.
DISCUSSION AND CONCLUSION: From the results, this study concludes that CANSAS and CANSAS-P are valid and reliable tools for conducting assessments of individuals with severe mental disorders in Turkey. The CANSAS is administered by a mental health team, while CANSAS-P is completed by the individual with chronic mental impairment, making them both important tools for identifying the views of both the specialist and the individual. It is believed that with these tools, a cooperative service mentality can be formed in planning treatment and care.

4.Sociodemographic and professional factors influencing the professional quality of life and post-traumatic growth of oncology nurses*
Gülay Yılmaz, Besti Üstün
doi: 10.14744/phd.2019.43255  Pages 241 - 250
GİRİŞ ve AMAÇ: Onkoloji hemşirelerinin profesyonel yaşam kalitesi göstergeleri olan merhamet yorgunluğu, merhamet memnuniyeti, tükenmişlik; travma sonrası gelişim ve alt boyutları olan başkaları ile ilişkiler, yaşam felsefesinde değişim, benlik algısında değişim düzeylerinin ve bunları etkileyen etmenlerin belirlenmesi amacıyla yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Tanımlayıcı olarak yapılan araştırmanın verileri, web tabanlı anketle; 01 Haziran 2013–31 Ocak 2014 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak hemşire tanıtım formu, “Profesyonel Yaşam Kalitesi Ölçeği (PYKÖ)”, “Travma Sonrası Gelişim Ölçeği (TSGÖ)” kullanılmıştır. Çalışmaya 182 hemşire katılmıştır. Bağımsız değişkenlerin ölçek ve alt ölçek puanları üzerine etkisi, bağımsız değişkenler için t-test ve tek yönlü ANOVA ile hesaplanmıştır.
BULGULAR: Yapılan istatistiksel değerlendirmede; hemşirelerin yaş, eğitim düzeyi, çocuk sayısı, onkolojiye yönelik eğitim alma, onkolojide çalışma süresi, aylık nöbet sayısı, haftalık çalışma saati, hemşireliği isteyerek seçme ve onkoloji hastası ile çalışmayı isteme durumlarının PYKÖ ve TSGÖ ile alt boyut puanlarını anlamlı düzeyde etkilediği saptanmıştır (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Profesyonel yaşam kalitesini ve travma sonrası gelişimi, yaş, çocuk sayısı gibi sosyodemografik faktörler ile; hemşireliği isteyerek seçme, onkolojide çalışmayı isteme gibi mesleki faktörlerin etkilediği görülmüştür. Bu doğrultuda onkoloji hemşirelerinin çalışma ortamları hemşirelerin mesleki yaşam kalitelerini iyileştirecek şekilde düzenlenmelidir. Bununla birlikte eğitim ve farkındalık faaliyetlerinin bu doğrultuda arttırılması gereklidir.
INTRODUCTION: The aim of the study was to evaluate oncology nurses’ professional quality of life indicators such as compassion fatigue, compassion satisfaction, and burnout as well as post-traumatic growth and its sub-dimensions changed interpersonal relationships, changed philosophy of life, and changed perception of self and the factors that affect them.
METHODS: The data for this descriptive research were acquired via a web-based questionnaire between 01 June 2013 and 31 January 2014. A nurse sociodemographic form, “Professional Quality of Life Inventory,” and “Post-Traumatic Growth Inventory” were used as data acquisition tools. A total of 182 nurses participated in the study. The effect of independent variables on scale and subscale scores was calculated using the independent-samples t-test and one-way ANOVA.
RESULTS: In the statistical evaluation, nurses’ age, education level, number of children, oncology education, oncology experience, monthly shiftwork, weekly working hours, willingness to select nursing, and willingness to work with oncology patients significantly affected the inventories and their sub-dimension scores (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: Sociodemographic and professional factors affect professional life quality and post-traumatic growth. The oncology nurse’s working environment should be modified to improve their professional quality of life. Consequently, it is necessary to increase educational and awareness activities for these factors.

5.The coping methods for stress of multiple sclerosis patients and the related psychiatric symptoms
Hilal Seki Öz, Fatma Öz
doi: 10.14744/phd.2019.19970  Pages 251 - 261
GİRİŞ ve AMAÇ: Araştırma Multiple Skleroz (MS) hastalarının stresle başetme tarzlarının belirlenmesi ve hastalarda görülen psikiyatrik belirtilerin değerlendirilmesi amacıyla tanımlayıcı olarak yapılmıştır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın evrenini Türkiye MS Derneği Ankara Şubesi’ne kayıtlı olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 245 MS’li hasta oluşturmuştur. Veriler; tanıtıcı bilgi formu, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBTÖ) ve Kısa Semptom Envanteri (KSE) uygulanarak toplanmıştır.
BULGULAR: Multiple Skleroz tanılı hastaların baş etmede probleme yönelik yaklaşımları daha çok kullandıkları ve psikiyatrik semptomlardan en çok depresyon ve hostiliteyi yaşadıkları saptanmıştır. Duyguya yönelik baş etme tarzlarından çaresiz yaklaşım ile psikiyatrik belirtiler arasında pozitif yönde ilişki olduğu saptanmıştır.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Multiple Skleroz tanılı hastaların psikiyatrik belirtiler açısından risk taşıdığı bilinerek dikkatle ele alınmaları, stresle baş etme tarzlarından çaresiz yaklaşımın kullanımını azaltacak etkili baş etme stratejilerinin öğretilmesi ve koruyucu ruh sağlığı açısından desteklenmeleri önem kazanmaktadır.

INTRODUCTION: This study aims to describe the ways that multiple sclerosis (MS) patients cope with stress in their lives and to evaluate symptoms of psychiatric problems.
METHODS: The sample was chosen from 245 MS patients who are registered with the Multiple Sclerosis Association Turkey, Ankara Office and agreed to participate in the study. Data were collected by administering an introductory information form, Ways of Coping Inventory (WCI) and the Brief Symptom Inventory (BSI).
RESULTS: Patients with MS were more likely to use problem-oriented approaches in coping and most experienced depression and hostility as psychiatric disorders. There was a positive correlation between the helpless approach in the emotional-oriented approach and psychiatric symptoms.
DISCUSSION AND CONCLUSION: MS patients should be considered to be at risk for psychiatric disorders. Effective coping strategies that reduce the use of the helpless approach for coping with stress should be supported in terms of preventive mental health.

6.Validity and reliability of Turkish version of the Supportive Care Needs Survey for Partners and Caregivers of Patients Diagnosed with Cancer
Azize Atli Özbaş, Sevcan Kılıç, Fatma Öz
doi: 10.14744/phd.2019.37029  Pages 262 - 269
GİRİŞ ve AMAÇ: Kanser hastalarının ve yakınlarının, kanser tanısı alma, tedavi süreci ve tedavi sonrasında ortaya çıkan gereksinimlerinin karşılanabilmesine yönelik eylemler, “destekleyici bakım uygulamaları” olarak tanımlanmaktadır. Bu çalışmanın amacı Kanser Tanısı Konan Hastaların Eşleri ve Bakım Vericileri İçin Destekleyici Bakım Gereksinimleri Ölçeği’nin Türkçe Formunun Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması Türkçe’ye uyarlanması, geçerlik ve güvenirlik çalışmasının yapılmasıdır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Araştırmanın örneklemini bir onkoloji hastanesinde tedavi görmekte olan 228 hasta eşi oluşturmaktadır. Verilerin değerlendirilmesinde SPSS 22 (SPSS Inc., Chicago IL, USA) istatistik programı kullanılmıştır. Doğrulayıcı faktör analizi ile elde edilen yapının doğrulanması AMOS 21.0 tarafından sağlanmıştır. Psikometrik test olarak iç tutarlılık güvenilirliği (Cronbach's alpha katsayısı), spearman-brown güvenilirliği, geçerlilik analizleri (doğrulayıcı faktör analizi ve içerik geçerliliği) yapılmıştır.
BULGULAR: Ölçeğin Cronbach alfa kat sayısı 0.96, Spearman-Brown değeri 0.86 olarak bulunmuştur. Model doğrulayıcı faktör analizi ile doğrulanmıştır (χ2/SD=2.53, GFI=0.73, IFI=0.87, CFI=0.87, RMSEA=0.08, and RMR=0.088).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Kanser hastasına bakım veren eşlerde Kanser Tanısı Konan Hastaların Eşleri ve Bakım Vericileri İçin Destekleyici Bakım Gereksinimleri Ölçeği’nin Türkçe verisyonu geçerli ve güvenilir bulunmuştur. Ölçeğin klinik araştırmalarında kullanılması bakım veren eşlerin gereksinimlerinin daha iyi anlaşılmasını sağlayabilir.
INTRODUCTION: The aim of this study was to culturally adapt and test the psychometric properties of the Turkish version of the SCNS-P&C.
METHODS: The sample of the study consisted of 228 cancer patients who were being treated at an oncology hospital. The data were evaluated using SPSS 22 (SPSS Inc., Chicago IL, USA) statistics software. The validity of the structure was determined using confirmatory factor analysis, which was performed with AMOS 21.0. Psychometric testing included internal consistency reliability (Cronbach's alpha coefficient), Spearman-Brown reliability, and validity analyses (confirmatory factor analysis and content validity).
RESULTS: The Cronbach’s alpha value of the survey was 0.96, and the Spearman-Brown value of the survey was 0.86. The model was validated by confirmatory factor analysis (χ2/SD=2.53, GFI=0.73, IFI=0.87, CFI=0.87, RMSEA=0.08, and RMR=0.088).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The Turkish version of the SCNS-P&C was found to be reliable and valid for Turkish partners and caregivers of cancer patients, which means that its use can lead to a better understanding of needs. The SCNS-P&C can be used in future nursing research and practice as an assessment tool for partners and caregivers of cancer patients.

7.What was the distribution of suicide rates by socio-demographic factors between 2007 and 2016 in Turkey?
Kamil Alptekin, Veli Duyan
doi: 10.14744/phd.2019.59354  Pages 270 - 276
GİRİŞ ve AMAÇ: Türkiye’de 2007–2016 yılları arasında cinsiyet, yaş, medeni durum ve coğrafi bölgelere göre intihar hızlarının nasıl bir dağılım sergilediğini ortaya çıkarmaktır.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Türkiye İstatistik Kurumu’ndan elde edilen intihar istatistikleri ve nüfus sayılarına dayalı olarak cinsiyet, yaş, medeni durum ve coğrafi bölgelere ilişkin intihar hızları hesaplanmıştır. Verilerin analizinde Bağımsız İki örneklem T testi ve Tek yönlü Varyans Analizi Testi (ANOVA) kullanılmıştır.
BULGULAR: Türkiye’de intihar hızları oldukça düşüktür; fakat son yıllarda dikkate değer biçimde yavaş yavaş artmaya başlamıştır. Erkeklerin intihar hızı, kadınlarınkinden yüksektir (p<0.001). İntihar hızları yaş gruplarına göre farklılık göstermiştir. İntihar hızı 75 yaş ve yukarısında olanlarda en yüksek değerine ulaşmıştır. İntihar hızının yüksek olduğu ikinci yaş grubu 15–24 yaş grubudur (p<0.001). Boşanmış kişilerin intihar hızları diğer medeni statüye sahip kişilerinkinden daha yüksektir (p<0.001). Türkiye’nin yedi coğrafi bölgesinin her birinde erkekler ve kadınlar arasındaki intihar hızları da farklıdır (p<0.001).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Türkiye’de 2007–2016 yılları arasında intihar hızı özellikle ileri yaş grubunda bulunan, boşanmış olan ve hem sosyo-ekonomik olarak gelişmiş hem de gelişmemiş bölgelerde yaşayan erkeklerde kadınlara göre daha yüksektir. İntiharların yaygınlığına ve önlenmesine odaklanılan çalışmalarda sosyo-demografik özellikler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır.
INTRODUCTION: To identify the distribution of suicide rates in Turkey between 2007 and 2016 by gender, age, marital status, and geographical region.
METHODS: Suicide statistics obtained from the Turkish Statistical Institute and population data were used to calculate suicide rates by gender, age, marital status, and geographical region. An independent two-sample t-test and one-way analysis of variance (ANOVA) were used to analyze the data.
RESULTS: In Turkey, suicide rates are low, but they have slowly risen recently. The suicide rate of men was higher than that of women (p<0.001). The highest suicide rate by age group was among people 75 years and older and the second highest was among people 15 to 24 years old (p<0.001). The suicide rate of divorced people was higher than that of other marital status groups (p<0.001). Average suicide rates in the seven geographical regions of Turkey differed from each other, and suicide rates among men and women in each region varied (p<0.001).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The suicide rate between 2007 and 2016 was higher in men, particularly for older ages, the divorced, and those living in both socio-economically developed and underdeveloped regions in Turkey. Socio-demographic characteristics must be taken into consideration in studies focusing on the prevalence and prevention of suicide.

8.Examination of care burden and coping methods in caregivers of individuals diagnosed with bipolar disorder
Elif Ayyıldız, Aysun Babacan Gümüş
doi: 10.14744/phd.2019.42204  Pages 277 - 285
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmanın amacı bipolar bozukluk tanılı bireylerin bakım verenlerinde bakım yükü, başetme yöntemleri ve bu değişkenlerin bakım verenlerin ve bipolar bozukluk tanılı bireylerin özellikleri ile ilişkisini incelemektir.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Çalışma Tıp Fakültesi Hastanesi ile Devlet Hastanesi’ne başvuran 124 bipolar bozukluk tanılı bireyin bakım verenleri ile yürütüldü. Bakım verenler ve bipolar bozukluğu olanların özelliklerine yönelik anket formu, Hastalık Yükü Değerlendirme Ölçeği (HYDÖ) ve Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği (SBÇTÖ) kullanılarak elde edilen veriler yüz yüze görüşme tekniği ile toplanmıştır. Veriler SPSS 22.0 paket programı kullanılarak analiz edilmiştir.
BULGULAR: Bekar, düşük gelirli, hızlı döngülü, son iki yıl içinde atak geçirmiş, sosyal ve mesleki işlevselliği bozulmuş, madde kullanan ve başkalarına yönelik şiddet gösteren bipolar bozukluk tanılı bireylere bakım verenlerin HYDÖ puanları anlamlı düzeyde daha yüksektir (p<0.05). Boyun eğici ve çaresiz yaklaşım düzeyleri işçi ve mesleği olmayan bakım verenlerde anlamlı düzeyde daha yüksektir (p<0.05). Sosyal destek arama yaklaşımı kadın, intihar girişiminde bulunmamış ve madde kullanmayan bireylere bakım verenlerde; boyun eğici yaklaşım hastanede yatan bireylere bakım verenlerde; çaresiz yaklaşım sosyal işlevselliği bozulmuş, başkalarına yönelik şiddet gösteren ve madde kullanan bireylere bakım verenlerde; kendine güvenli ve iyimser yaklaşım madde kullanmayan bireylere bakım verenlerde anlamlı düzeyde daha yüksektir (p<0.05). Bakım verenlerde bakım yükü kendine güvenli ve iyimser yaklaşım ile negatif yönlü, çaresiz ve boyun eğici yaklaşım ile pozitif yönlü anlamlı ilişkiler göstermektedir (p<0.05).
TARTIŞMA ve SONUÇ: Bipolar bozukluk tanılı bireylere bakım veren bireylerin bakım yükü bakım verilen bireyin sosyodemografik ve klinik özelliklerinden, baş etme yöntemleri sosyodemografik özelliklerinden ve bakım verilen bireyin sosyodemografik ve klinik özelliklerinden etkilenmektedir. Bakım veren bireylerin bakım yükünün artması boyun eğici ve çaresiz yaklaşım ile, azalması ise kendine güvenli ve iyimser yaklaşım ile ilişkilidir.
INTRODUCTION: The aim of this study is to examine care burden and coping methods in caregivers of individuals have diagnosed with bipolar disorder and the correlations of these variables with features caregivers and individuals have diagnosed with bipolar disorder.
METHODS: The present study was conducted with 124 caregivers of individuals have diagnosed bipolar disorder who applied Psychiatry Clinic of Hospital, and Psychiatry Clinic of State Hospital. The data were collected by using Questionnaire, Burden Assessment Scale (BAS), and Ways of Coping Inventory (WCI) and data collection forms were applied to the caregivers of the individuals with bipolar disorder using the face-to-face interview method. Data obtained in the study were analysed using SPSS 22.0 software.
RESULTS: The BAS scores were significantly higher for the caregivers of individuals have diagnosed bipolar disorder who were single, with low income levels, with rapid cycles, with episodes within the last two years, with impairment of social and occupational functioning, taking drugs, and displaying violent behaviours to others (p<0.05). The submissive and the helpless approach levels were significantly higher for the worker and unemployed caregivers (p<0.05). The seeking social support approach levels were significantly lower for the caregivers of individuals be men, with previous suicide attempts, and drug use; the submissive approach levels were significantly higher for the caregivers of individuals be inpatient; the helpless approach levels were significantly higher for thecaregivers of individuals with impairment, social functioning, displaying violent behaviours to others, and taking drugs; the self-confident and the optimistic approach
were significantly lower for the caregivers of individuals drug use (p<0.05). In caregivers, care burden have negative relationships with the self-confident and the optimistic approach; have positive relationships with the submissive and the helpless approach (p<0.05).
DISCUSSION AND CONCLUSION: The burden of care of individuals with bipolar disorder is affected by the sociodemographic and clinical characteristics of the patients, the coping methods are affected by the sociodemographic characteristics of the caregiver and the sociodemographic and clinical characteristics of the patients. The increase in the care burden of caregivers is associated with a submissive and helpless approach, and a decrease in self-confidence and optimism.

9.The relationship between mental health and basic need fulfillment of university students
Nesrin İlhan, Melike Güzlük, Emire Özmen
doi: 10.14744/phd.2019.50570  Pages 286 - 295
GİRİŞ ve AMAÇ: Bu araştırma; üniversite öğrencilerinin ruh sağlığını, temel ihtiyaçlarını ve ruh sağlığı ile temel ihtiyaçlarının karşılanma düzeyi ve bazı sosyodemografik değişkenler arasındaki ilişkiyi belirlemek amacıyla gerçekleştirildi.
YÖNTEM ve GEREÇLER: Bu kesitsel araştırma, İstanbul’ da bir vakıf üniversitesinde okuyan 609 öğrenci ile gerçekleştirildi. Veriler sosyo demografik bilgi formu, Üniversite Öğrencileri Temel İhtiyaçlar Ölçeği (ÜÖTİÖ) ve Genel Sağlık Anketi (GSA-12) kullanılarak toplandı. Verilerin analizinde tanımlayıcı istatistikler, Mann-Whitney U testi, Spearman korelasyon analizi ve hiyerarşik çoklu regresyon analizi kullanıldı.
BULGULAR: Öğrencilerin yaş ortalaması 21.65±2.15 ve %63.1’i kızdır. GSA-12 puan ortalaması 1.77±2.48’dir. GSA-12’ye göre öğrencilerin %38.9’unda psikolojik semptomlar görülmektedir. GSA puanı 2’nin altında olan öğrencilerin hayatta kalma, güç, eğlence, sevgi ve ait olma ve özgürlük alt ölçek puan ortalamaları, GSA puanı 2 ve üzerinde olanlara göre istatistiksel açıdan anlamlı derecede yüksek bulundu. Regresyon analizi sonucunda özgürlük, hayatta kalma, eğlence, güç ihtiyacının, ekonomik durumun ve sigara içme durumunun üniversite öğrencilerinin ruh sağlığını etkilediği belirlendi.
TARTIŞMA ve SONUÇ: Araştırma sonucunda temel ihtiyaçları karşılanan öğrencilerin ruh sağlığının daha iyi olduğu bulundu.
INTRODUCTION: This study was carried out in order to determine the mental health status and the level of basic need fulfillment in university students and the relationship between these two parameters in terms of certain sociodemographic variables.
METHODS: Designed as a cross sectional study, this research study was conducted with 609 students studying at a foundation university in Istanbul. The data were collected using a sociodemographic questionnaire, the University Students Basic Needs Scale and the General Health Questionnaire(GHQ-12). Descriptive statistics, Mann-Whitney U test, Spearman correlation analysis and hierarchical multiple regression were used for the data analysis.
RESULTS: The mean age of the students was 21.65±2.15, and 63.1% were female. The students’ mean GHQ-12 score was 1.77±2.48, with the results from this scale showing that 38.9% of the students had psychological symptoms. Students who had a GHQ-12 score of less than 2 had higher scores on the subscales of survival, power, fun, love and belonging need and freedom than those of students whose GHQ-12 score was greater than 2. The results of the regression analysis revealed that the fulfillment of freedom, survival, fun, power needs, as well as economic status and smoking significantly affected the mental health of the university students.
DISCUSSION AND CONCLUSION: The study found that students whose basic needs are fulfilled have better mental health.

REVIEW
10.A technological tool for treating social anxiety: Virtual reality
Ömer Özer, Mustafa Kemal Yöntem
doi: 10.14744/phd.2019.75010  Pages 296 - 301
Sanal gerçeklik temelli müdahaleler özellikle son yirmi yılda psikolojik yardım alanında etkililiği gösterilen ve sıklıkla kullanılan teknolojik bir araçtır. Başta anksiyete bozuklukları olmak üzere, depresif duygudurum, obsesif kompulsif bozukluk, travma sonrası stres bozukluğu gibi bir çok alanda uygulaması bulunan sanal gerçeklik müdahaleleri, genel olarak maruz bırakma tekniğinden temel alır. Gelişen teknolojik ürünler ve yazılım alanındaki ilerlemeler ile birlikte daha gerçekçi ve daha etkili müdahaleler ortaya çıkmakta, geliştirilen yazılımlar birçok deneysel çalışma ile test edilmektedir. Bu derleme çalışmasında sanal gerçekliğe dayalı uygulamaların en çok kullanıldığı alan olan sosyal anksiyete bozukluğunda sanal gerçeklik müdahalelerini konu edinen çalışmalar incelenmiş, Türkiye’deki mevcut durum ifade edilerek ilerleyen dönemde gerçekleştirilebilecek çalışmalara yönelik önerilerde bulunulmuştur.
Virtual reality-based interventions are the technological instruments that have been found to be effective and used in psychological services. They have been in use for more than 20 years. Virtual reality can be used to treat many mental health issues such as anxiety disorders, depressive moods, obsessive-compulsive disorder and post-traumatic stress disorder. These interventions are based on the exposure method. With the advances in ever-developing technological products and software, more realistic and effective interventions emerge, and programs are tested by many experimental studies. The studies of virtual reality-based interventions toward social anxiety disorder, for which the virtual reality practices are used the most commonly, were examined in this compilation, the current state of virtual reality use in Turkey was explained, and recommendations for future were presented.

11.Tele-psychiatry
Safiye Özgüç, Derya Tanrıverdi
doi: 10.14744/phd.2019.37232  Pages 302 - 308
Günümüzde ruhsal bozuklukların yaygınlığı artmakta ve bu sorunları yaşayanların önemli bir kesimi ya tedaviye ulaşamamakta ya da tedaviye yönelik uzun dönemde yeterli izlemin olmaması nedeniyle tedavi kapsamı dışında kalabilmektedirler. Tedavi edilmemiş ruhsal bozukluklar bireylere, ailelere ve topluluklara yük oluşturmaktadır. Ruhsal hastalıkların yükü nedeniyle, hala sayısız finansal kaynak kullanımı ve kaliteye yönelik sosyal, örgütsel engeller bulunmaktadır. Tele-psikiyatri, uzaktan klinik psikiyatrik bakım sağlamak veya desteklemek için elektronik iletişim ve bilgi teknolojilerinin kullanılması anlamına gelmektedir. Psikiyatrik bakım sağlamak için ağ üzerinde iki yönlü, gerçek zamanlı, etkileşimli ve video tabanlı hizmetler kullanılmaktadır. Bu sayede tele-psikiyatri, ruhsal sağlık hizmetlerine erişimi, hizmetin kalitesini ve ulaşılabilirliğini artırma potansiyeline sahiptir. Bilim ve teknoloji alanındaki gelişmelerin sağlığa bir yansıması olan tele-psikiyatri hizmetlerinin kullanımını arttırmak; kaliteli bakım gücü, zamanı etkin kullanma, damgalanma korkusu gibi psikiyatri hizmetlerinden faydalanmaya engel olan durumların çözümü için sağlık profesyonellerine büyük kolaylıklar sağlamaktadır. Bu nedenler göz önünde bulundurularak ülkemizde tele-psikiyatri hizmetlerinin uygulama alanlarında yer edinebilmeleri için daha fazla çalışma planlanmasına ihtiyaç vardır.
Today, the prevalence of psychiatric disorders is rising, and a significant number of individuals with psychiatric disorders either do not have access to treatment or are unable to complete treatment due to lack of adequate follow-up in the long term. Untreated psychiatric disorders create a burden on the individual with the disorder, their families, and society. In addition to the burdens created by psychiatric disorders, there are many other social and organisational obstacles hindering the use of resources and their quality. This is where tele-psychiatry, which refers to the use of electronic communication and information technologies to provide or support remote clinical psychiatric care, comes in. As a tool offering two-way, real-time, interactive and video-based services on the web to provide psychiatric care, telepsychiatry has the potential to increase access to psychiatric healthcare services, and to improve the quality and availability of care. Increasing the use of tele-psychiatric services, a resource that reflects the advances that have been made in science and technology and applied to the field of healthcare, can provide greater flexibility, allowing healthcare professionals to use their time effectively in administering strong quality care, while, at the same time, offer solutions that address the issue of individuals avoiding the use of psychiatric services due to feeling stigmatized. In the light of these advantages, more studies on increasing the availability of tele-psychiatry services in Turkey should be planned.

CASE REPORT
12.Psychodynamic formulation in borderline personality disorder: A case study
Pervin Tunç, Nurhan Eren
doi: 10.14744/phd.2019.36002  Pages 309 - 316
Psikodinamik vaka formülasyonu, hastanın belirtilerinin nasıl ortaya çıktığını araştırarak, nesne ilişkilerinin düzeyini, ego gücünü, zihinselleştirme kapasitesini, çekirdek çatışmalarını açıklamayı, tedaviyi planlama ve prognozu öngörmeyi sağlaması açısından klinisyenlere oldukça yararlı bir rehber oluşturur. Sınır kişilik bozukluğu (SKB) olguları dramatik yaşam öyküsü, dürtüsellik, ilişki sorunları, istikrarsız duygu durum ve davranışlar ile karakterize belirtiler sergilerler. Bu değişken ve çoklu belirtiler bozukluğun klinik görünümünü ve tedavi yanıtını ciddi derecede etkiler. Aynı zamanda SKB gösteren bireyler yoğun aktarım ve karşıaktarım tepkileri oluşturarak, sağlık çalışanları ve yataklı servislerde bu hastalarla en fazla vakit geçiren hemşireler tarafından, sıklıkla ‘zor hasta’ olarak algılanırlar. Bu açılardan sınır kişilik bozukluğu (SKB) olgularında psikodinamik formülasyon hastayı daha iyi anlama ve tedavi süreçlerini yönetebilmede özellikle gerekli ve yararlıdır. Bu makalede sunulan olgu, hızlı duygu değişimleri, boşluk duygusu, okula gidememe, aşırı para harcama, öfke patlamaları, kendine zarar verme davranışları, intihar düşünceleri ve girişimleri gibi şikâyetler ile başvurmuştur. Tedaviden beklentisini, öfkesini kontrol etmek, kendini ifade etmek, ikili ilişkilerde güçlü olmak, normal bir insan olmak şeklinde tarif etmiştir. Süpervizyon eşliğinde psikodinamik formülasyon yapılmış ve olgunun SKB tanısı gösterdiği düşünülmüştür. SKB vakaları psikodinamik açıdan formüle edildiğinde, olguların düşünce, his ve aynı zamanda davranışları hakkında da daha fazla bilgi sahibi olunabilir. Bu çalışmada, psikodinamik görüşme tekniği ile elde edilen bilgilerden yola çıkarak SKB tanılı olgunun, dürtü, duygulanım, mizaç özelikleri, savunma mekanizmaları, kendilik, nesne ilişkileri ve üst benlik durumu tartışılmıştır.
Psychodynamic case formulation examines how symptoms of the patient appeared and constitutes a useful guideline for clinicians because it examines the level of object relations, ego strength, mental capacity, and core conflict, plans the treatment, and predicts prognosis. Borderline personality disorder (BPD) cases display symptoms characterized by dramatic life history, impulsivity, relationship problems, and unstable moods and behaviors. These unstable and multiple symptoms affect the clinical appearance and treatment response of the disorder. People with BPD build up intense transference and countertransference responses and are often perceived as “difficult patients” by healthcare professionals and nurses who spend the most time with these patients in inpatient services. Therefore, psychodynamic formulation is particularly necessary and useful in BPD cases to understand the patient better and manage the treatment processes. The case presented here reported complaints including mood swings, feelings of emptiness, inability to go to school, bursts of rage, self-injurious behaviors, and suicidal thoughts and attempts. Her expectations from treatment were to control her anger, express herself, be strong in bilateral relationships, and be a normal person. A psychodynamic formulation was done in company with the supervision and the case was diagnosed with BPD. Formulating BPD cases in terms of a psychodynamic perspective may provide more information on thoughts, emotions, and behaviors of the patients. In this study, through the information obtained using psychodynamic interview techniques, impulse, affectivity, mood characteristics, defense mechanisms, selfdom, object relations, and superego of the BPD diagnosed case are discussed.

LookUs & Online Makale